Kullarının selamet ve saadetini dileyen Rabbimiz, peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla hak yolu bildirmiş ve insanlığın o yola girmesini emretmiştir. Habib-i Kibriya s.a.v. peygamberlerin, Kur'an-ı Kerim de kitapların sonuncusudur. Tebliğ edilen hak yolun adı, Rabbimiz'in adlandırmasıyla “İslâm”dır.
Müberra dinimiz İslâm, sadece Allah ile kul arasındaki mücerret bağdan ibaret değildir. Fertlerin ve toplumların bütün ihtiyaçlarını içine alan eşsiz bir nizamdır.
Müslüman, bu nizamı eksiksiz olarak kabul eden insandır ve balık su içinde bulunduğu müddetçe nasıl huzurluysa, müslüman da İslâm'ın emir ve yasaklarına uyduğu nisbette huzur bulur.
İslâm yalnızca kişinin vicdanına bırakılan bir din değildir. Dinimiz, “hayatım yalnızca benimle Allah arasında, başkasını ilgilendirmez” sözüne izin vermez. Bütün hayatları ve hayatın bütün safhalarını birbirine bağlar.
O halde imanla şereflenen her mümin İslâm dininin emir ve yasaklarına uygun olarak yaşamak mecburiyetindedir. Zaman ve mekân ne olursa olsun, müslüman, hayatının gidişatını bu ulvî nizama göre çizmelidir. İmanda samimi olmanın ölçüsü de budur.
Samimi iman sahibi olan her müslüman bilir ve kesin olarak inanır ki, yüce dinimizin verdiği her emir insanın fıtratına ve ruhuna uygun, kişinin saadetine ve kurtuluşuna vesiledir.